Enter your email Address

Perşembe, Mart 30, 2023
  • Kurmancî
  • سۆرانی
  • Türkçe
  • Deutsch
  • English
[email protected]
Nûçe Ciwan
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojhilat
      • Rojava
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
  • Gençlik
    • Öğrenci
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Nûçe Ciwan
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojhilat
      • Rojava
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
  • Gençlik
    • Öğrenci
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Nûçe Ciwan
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Anasayfa Derinlik Analiz

Türk Ordusunun Geri Çekilmelerini Doğru Okumak

İşgalci Türk Ordusunun Zap'ın bazı noktalarından geri çekilmesine dair gazeteci Pirdoğan Kemal'in Serxwebûn için kaleme aldığı yazısı sizlerle paylaşıyoruz.

04/02/2023 - 0:07
içinde Analiz, Haberler, Manşet, Toplumsal, Tüm Haberler
Reading Time: 13 mins read
A A
0
Türk Ordusunun Geri Çekilmelerini Doğru Okumak
357
GÖRÜŞLER
PaylaşTweetle

HABER MERKEZİ –  İnsanlık tarihinin dünü, bugünü ve yarını üçlemesi temelinde yapılacak olan değerlendirmeler bir bakıma savaşların tarihiyle eş değer olacaktır. Neredeyse insanlık tarihi kadar eski sayılan ve devletleşme ile birlikte gelişen savaşma pratiği, ünlü tarihçi Eric Hobsbawm’ın da tabiriyle “Devrim Çağı”ndan itibaren birbiri ardına ortaya çıkan ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmelere bağlı olarak büyük bir dönüşüm geçirmiştir.

1789 Fransız Devrimi’nin güçlendirdiği ulus-devlet anlayışıyla şekillenen siyasi yönetim yapısına ek olarak 19. yüzyılda etkisini gösteren Sanayi Devrimi ile birlikte görülen ekonomik ve teknolojik atılım insanlık tarihi bakımından birer kilometre taşı olarak görülebilir. Ancak şu hususu göz ardı etmek büyük bir yanlış olacaktır. O da şudur; Sanayi Devrimi’nin getirdiği teknolojik imkanlar üretimi ve toplum refahını geliştirdiği kadar devleti ve devletin toplumlar üzerindeki denetimini ve kendisini bütünüyle toplum yaşamına zerk etme gücünü de tehlikeli ölçüde arttırmıştır. Toplumsal refahın gelişimi için kullanılması gereken teknolojik yenilikler ve gelişimler büyük oranda savaşların gelişimi ve rakip olan gücün bertaraf edilmesi için kullanıldı ve giderek artan düzeyde de kullanılmaya devam ediliyor.

Bahsettiğim hususlar üzerine iktidarların tarihin akışına yön verme çabaları insanlık tarihini ve doğa tarihini çok keskin dönemeçlerden geçirmiştir. Bu çabaların en uzun süreli yaşananları ise günümüz yüz yılında ortaya çıkmakta. Özellikle gelişen savaş kavramının yeniden dizayn edilmesi ve teknolojik üstünlüğe dayanan savaşların salt insan doğasına değil evrensel doğaya da ne düzeyde zarar verdiğini irdelemek gerekir.

İlkel savaş mantığında insan kıyımları ve güçlünün sayıca olan üstünlüğünün galip gelmesinde önemli bir faktör olduğu dönemler geride kaldı. Nitekim bu dönemin savaşları artık sayı üstünlüğüyle değil elde bulunan teknik araç ve gereçlerin donanımı ile ölçülür oldu. Mesela ikinci dünya savaşı sonrasında iki temel kutup olan ABD ve SSCB yönetimleri arasında geçen nükleer silahlara ilişkin karşılıklı atışma bu durumu tam anlamıyla özetler niteliktedir. İki kutbun karşılıklı olarak tüm dünyayı yok edecek ölçekte atom bombasına sahip olduklarını öne sürmeleri ve birbirleri şahsında aslında tüm dünyayı tehdit ettikleri gerçeği ancak uzun bir süre sonra kitleler tarafından kavranabildi.

Hali hazırda bu söylem günümüz savaşlarının temel propaganda malzemesi haline getirildi. Hegemon güçler her fırsatta birbirlerini tümden yok etmek üzerine aşırı militarist bir söylem geliştirmeyi temel bir çizgi haline getirmekle kalmayıp uygulamaya soktular. ABD ve NATO eliyle Ortadoğu coğrafyasına yönelik gelişen müdahaleler bunun en temel örneklerindendir. Ayrıca bütün bunları kendince Neo Osmanlıcılık hayalleriyle uygulamaya çalışan Türk devleti yıllardır Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı bu şekilde sonuç almaya çalışıyor. 2015’ ten itibaren, özellikle son iki yıllık savaşa baktığımızda bu savaşın temel karakterinin tekniğe dayalı olduğu bariz bir şekilde görülecektir. Hızlı bir şekilde ordusunu modernizasyona tabi tutan Türk devleti ekonomik kaynaklarının büyük bir bölümünü de bu çalışmalara harcadı. Toplumsal refah seviyesi gittikçe düşürüldü ve ekonomik çalkantılar ardı ardına geldi. Bu temel çerçevede faşist AKP-MHP rejimi gerillanın mücadelesi karşısında teknik üstünlükle donattığı paralı bir ordu oluşturdu. Askeri savaş sanayisi eliyle hava ve kara araçlarını geliştirme, dışarıdan yeni savaş tekniklerini edinme ve gerilla karşısında bu yolla üstünlük elde edebilmek için kendi teknik donanımını arttırmaya canhıraş bir şekilde çaba göstermeye devam etse de bu ekipmanlar birer birer gerilla karşısında boşa düşmeye başladı. Bu şekilde asker gücüyle yok edemediği gerillayı teknik savaşıyla bitirmeyi ana hedef olarak belirleyen faşist rejim bu savaşta kan kaybediyor.

Yere göğe sığdırılamayan Türk ordusu kendi askerlerinin cenazelerini yakacak düzeye geldi

Türk devleti için asker sayısının ve hayatının artık pekte bir önemi kalmadı. Bu esas üzerinden bakıldığında Türk ordusunun gerçek yüzü daha net görülecektir. Mesela medya savunma alanlarında yere göğe sığdırılamayan ve kutsallaştırılan Türk ordusunun kendi askerlerini cenazelerini bile nasıl yaktığına, bombalarla parçaladığına ve çürümeye terk ettiğine şahit olduk. Yani teknik gelişmelerle birlikte devletler kendi askerlerinden çok kolay vazgeçebilir oldu. Bunun da en yalın halini her seferinde olduğu gibi yine Türk ordusunda gördük. Devletin bu şekildeki yaklaşımı askeri yapıya ve savaşa da sirayet etti. Askerler de hava desteği olmadan hareket edemez hale geldiler. Bu açıdan bakıldığında gerilla karşısında işgalci askerlerin kendi cesareti ile değil teknik imkanlarına duyduğu güvenle savaştığını çok net gördük. Eskiden yoğun asker sayısı ile, örneğin; 10.000-15.000 arasında bir asker sayısı ile yapılan askeri harekatlar yerini üst düzeyde hava harekatına dayalı operasyonlara bıraktı. Yani işgalci Türk ordusu kara operasyonuna başlamadan önce günlerce hava operasyonları düzenleyerek hareket etmeye başladı. Ordunun bütün hava ve kara bombardıman unsurlarıyla yapılan bu operasyonlarla iki şey amaçlandı. Birincisi; gerilla güçlerini hareket edemez hale getirerek birliklerinin önünü temizlemek, ikincisi ise; askerin savaşma cesaretini arttırmak.

Türk ordusunun gerilla karşısındaki kayıpları tabii ki ilk değil yıllardır gerçekleştirilen operasyonlarda ana hedef olarak gerilla güçlerinin topyekün imhası hedeflense de sonuç onlar için hüsran ile bitiyordu. Ama son iki yıllık savaşta yaşadığı hezimetler önceki dönemlere kıyasla çok daha derin ve önemlidir. Mesela 2008 Zap operasyonunda da çok büyük bir kayıp verdiler ama o zamanın savaş karakteri ile şimdinin savaş karakteri görece birbirinden farklıdır. Bu farklılık ise; şimdiki süreçte Türk ordusunun asker gücüyle değil teknik donanımla savaşı yürütmesi ve tez elden sonuç almak istemesidir. Bunun karşısında gerilla güçleri de o zamandan görece çok farklı bir düzeydedir. Teknik savaşa karşı branşlar temelinde ortaya çıkan profesyonelleşme düzeyi, hava unsurlarına karşı geliştirilen yöntemler ile birlikte yeniden yapılanma sürecinin bel kemiği olan hareketli tim tarzı ve tünel savaşları tarzıyla Türk ordusunun teknik üstünlüğü büyük oranda bertaraf edildi. Bununla birlikte bu iki yıllık sürece tekrardan bakacak olursak:

2021 Garê operasyonuyla başlayan bu yoğun savaş süreci Türk ordusunun kademeli bir şekilde yaşadığı hezimetlerle sonuçlandı. Son çeyrek yüzyılın en büyük operasyonu olarak nitelendirdikleri Garê operasyonunda yalnızca 4 gün dayanabildiler ve geri çekilmek zorunda kaldılar. Burada açığa çıkan hezimet durumu mevcut AKP-MHP rejimini çok ciddi bir şekilde sarstı. Garê bu açıdan bir başlangıç oldu. Bunun üzerine hemen sonrasında büyük bir hazırlıkla Avaşîn, Zap ve Metîna alanlarına yönelik başlatılan kapsamlı işgal harekatı ile ordunun yerle yeksan olan prestijini kurtarmak ve gerilla güçlerinin topyekün imhası hedeflendi. Bu alanlarda açığa çıkan yeni mücadele düzeyi ordunun daha önce yaşamadığı bir durum yarattı. Tünel savaşlarının ilk pratiklerinin büyük bir fedailik düzeyi ile birlikte yürütülmesi ordunun felç olmasına neden oldu. Zendura, Werxelê, Girê Sor ve daha nice direniş alanlarında açığa çıkan bu yeni tarz çerçevesindeki tarihsel mücadele savaşın kaderini büyük oranda değiştirdi. Bunun sonucunda Türk ordusu yaşadığı hezimetlerin daha fazla derinleşmesinin önüne geçmek amacıyla bazı alanlarda kaçmak zorunda kaldı. Garê ile birlikte bu alanlardan kaçmaları Kutsallaştırılan ordunun aslında ne kadar çaresiz olduğunu ortaya çıkardı. Türk ordusunun 2021 hezimeti aslında birçok açıdan gerilla güçlerinin gelişimi ile sonuçlandı diyebiliriz. Teknik üstünlük Apocu iradeye galip gelemedi. Bunu söylerken şunu da belirtmek gerek. Kurdistan özgürlük gerillası irade bakımından 40 yıldır fedaice savaşıyor. Bu düzey yeni bir süreç değil elbette ama bu düzeydeki bir tekniğe karşı kıt imkanlarla mücadele yürütmek ve düşmana hezimet yaşatmak oldukça yenilikçi bir tarzın Apocu irade ile bütünleşmesinin sonucudur.

Gerilla direnişi karşısında kırılma yaşayan Türk ordusu gücünü koruma çabasında

2022 yılı gelişen savaş şartlarında her açıdan tarihi bir yıl oldu. Özellikle Zap merkezli başlatılan operasyon konvansiyonel bir savaş yürütülüyormuş gibi sürdürüldü. Yani Türk ordusu bütün teknik imkanlara sahip bir güçle savaşıyormuş gibi bir tarzda harekatı başlattı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Türk ordusu, bu 9 ayda yaklaşık olarak 10 bin kez savaş uçakları ve helikopterleriyle saldırdı. Bunun yanında her gün aralıksız bir şekilde topçu saldırılarını sürdürdü. Bunlarla da yetinmeyerek gerillanın savaş tünelleri ve mevzilerini 3 bin 500 kez civarında uluslararası düzeyde yasaklanmış bombalar ve kimyasal silahlarla bombaladı. Gerilla güçleri ise işgalci Türk ordusuna karşı tünel ve hareketli tim ağırlıklı olmak üzere tüm savaş taktiklerinin ustalıkla kullanıldığı 2 bin 900 civarında eylem düzenledi; bu eylemler neticesinde gerilla güçleri 3 binden fazla Türk askerini savaş dışı bıraktı, 500 kadarını da yaraladı. Öldürülen ve yaralananların dışında bir o kadarı da psikolojik bozukluklarla boğuşmaya başladı. Bu nokta oldukça önemlidir. Gerilla karşısında psikolojik olarak çöküş yaşamak, işte en can alıcı nokta burası. Elinizde bir ülkeyi yok edecek silahlar var ama ferdi silahı ve el bombasıyla fedaice savaşan bir güce karşı rüyanızda bile korku yaşıyorsunuz. Halihazırda Türk askerlerinin sahada yaşadığı ruh hali budur. Bu tablo içerisinde bazı direniş alanlarından kısmi geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu geri çekilmeleri savaşın karakterini göz ardı ederek analiz etmek mümkün değildir. Sadece bir günde yapılan on binlerce tonluk bombardıman miktarı bile coğrafik ve askeri dengeleri büyük oranda zarara uğratmaya yeterdir. Hele ki kullanılan kimyasal silahlar, fosfor bombaları, termobarik bombalar ve en önemli taktik nükleer silahlar hesaba katıldığında bu tahribatın oranı akıllarda daha net yer edinecektir. Ama bu durum tam tersi olarak Türk ordusunun aleyhine yaşandı. Burada dikkat çekmek istediğim esas husus ise; günümüz teknik ve teknolojik üstünlüğe dayanan savaşlarında neredeyse yok denecek kadar az olan teknik imkanlara sahip olan Kürdistan özgürlük gerillası gibi bir gücün insan üstü bir irade sergileyerek gösterdiği fedaice direniş boyutudur. Tabiki bu direniş çok sağlam bir temele dayanmaktadır. Bu temel özgürlüğe, toprağa ve önder Apo’ ya olan sarsılmaz inançtır. Bu inanç ile açığa çıkan mücadelenin sergilendiği direniş alanları da oldukça önemlidir. Nitekim savaş sizin evinizde ve gelen düşman sizin evinize yabancı olan bir güç. Bu size ilk baştan bir puan kazandırır. Bu puan kurduğunuz arazi hakimiyeti ile düşman gücünü istediğiniz şekilde denetim altına alabilmenizdir. Yani geri çekilmelerin bir nedeni de askerlerin bu kadar teknik donanım ve hava gücüne rağmen araziye yabancı olmalarından dolayı tek bir an bile rahat bir nefes alamamaları oldu.

Yaşadıkları bütün hezimetleri ve her seferinde geri çekilmek zorunda kalmalarının temel nedenlerinin kamuoyu tarafından bilinmesinin önüne geçmek için sanki operasyonlarda sonuç almışlar ve gerillayı bitirmişler gibi oldukça basit ve yalan söylemlerle açıklamalarda bulundular. Bu tür açıklamalar haleti ruhiyelerinin ne olduğunun göstergesi oldu. Bu utanmazca açıklamalar bizzat Kimyasal Necdet’in mirasçısı olan kimyasal Hulusi tarafından yapıldı. Tabi ondan önce Dönemin Genelkurmay başkanı olan Yaşar Büyükanıt’ın 2008 Zap operasyonunda askerlerinin birçoğunu kaybederek sağ kurtarabildiklerini de zor bela gerillanın elinden çıkararak, “tereyağından kıl çeker gibi askerlerimizi çektik” demesi halen akıllardadır.

Hali hazırda sürdürülen saldırılara karşı verilen tarihi gerilla direnişi karşısında alanda tutunmaya çalışan işgalci güçler derin bir kırılma ile birlikte gücünü muhafaza edebilmenin uğraşı içerisindedir. Öyle görülüyor ki günümüzün teknik savaşlarına karşı gerilla güçlerinin sergilediği fedaice ve profesyonelce mücadele büyük bir dönüm noktası olacaktır. Bunu şimdiden açığa çıkan sonuçlarda ve gelişimlerde görmek mümkündür.

Pirdoğan Kemal
Kaynak: Serxwebûn

PaylaşTweetGönderPaylaşPaylaşGönderTara
Önceki yazı

PKK, Büyük Bir Savaştır- Önder Apo

Sonraki Yazı

HPG 2019 yılında şehit düşen Soro Gabar’ı andı

Sonraki Yazı
HPG 2019 yılında şehit düşen Soro Gabar’ı andı

HPG 2019 yılında şehit düşen Soro Gabar'ı andı

HPG: 1 mobesse imha edildi

HPG: Güçlerimizin gerçekleştirdiği eylemler sonucunda 1 işgalci cezalandırılmıştır

Sanal Medya

Manşet

  • Hesekê’de genç kadın çalıştayı
  • İşgal saldırıları aralıksız biçimde devam ediyor
  • CPT raporunda İmralıya dair açıklamada bulunmadı
  • HPG: “Cemal yoldaşımızın şehadeti biz geride kalan yoldaşları için zafer emridir”
  • Sabri Ok: “PKK Rêber Apo ile doğdu”
  • HBDH YK: “Kızıldere’de yakılan Birleşik Devrim ateşi mücadelemizde sürüyor”
  • Yurtsever Genç Kadınlardan 4 Nisan Kutlaması
  • Kızıldere Şehitleri Anısına

En Çok Okunanlar

  • HPG: “Cemal yoldaşımızın şehadeti biz geride kalan yoldaşları için zafer emridir”

    HPG: “Cemal yoldaşımızın şehadeti biz geride kalan yoldaşları için zafer emridir”

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Kızıldere Şehitleri Anısına

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Yurtsever Genç Kadınlardan 4 Nisan Kutlaması

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • TKP-ML TİKKO: “Biliyordu ki, özgürlüğe inanan ve çarpan bir yürek varsa ölüm yok olur”

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Sabri Ok: “PKK Rêber Apo ile doğdu”

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • HBDH YK: “Kızıldere’de yakılan Birleşik Devrim ateşi mücadelemizde sürüyor”

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • HSM: Fazıl yoldaş bir dervişlik abidesiydi

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Komutan Fazıl Botan Mexmûr’da anıldı

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • PKK: Büyük komutan Fazıl yoldaşın anısını yaşatacağız

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • GÜNDEM 30 MART 2023

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
Nûçe Ciwan

Copyright © Nûçe Ciwan 2018. Tüm hakları saklıdır.

Dil

  • Kurmancî
  • سۆرانی
  • Türkçe
  • Deutsch
  • English

Bizi Takip Edin

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Dil
    • Kurmancî
    • سۆرانی
    • Deutsch
    • English
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojava
      • Rojhilat
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
  • Gençlik
    • Öğrenci
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler

Copyright © Nûçe Ciwan 2018. Tüm hakları saklıdır.